Bu Blogda Ara

12 Haziran 2012 Salı

“Behzat Che”nin gerilla savaşı

Can Dündar
Behzat Ç.’nin meçhul “Ç”sinin doğru okunuşu, “Behzat Che” olsa gerek...
Önceki geceki bölüme
anca bu isim yaraşırdı.
 

* * *
Hükümet’
ten ve RTÜK’ten “Evlilik dışı ilişkiyi özendiriyor” itirazı gelince Behzat’ın birlikte olduğu savcı sevgilisiyle apar topar başgöz edilmesi, ciddi bir taviz gibi gelmişti bana...
Ardından RTÜK, “Bu adam çok içiyor. Alkolü özendiriyor” diye kanala para cezası kesince, bu bölümde de Behzat’ın “İçki mideme dokunuyor” deyip oralete başlamasından endişelenmiştim.
Dizinin yönetmeni Serdar Akar’a “Bırakacak mı” diye sordum. Gülerek, “Siroz olmadıkça bırakmaz” dedi.
Hakikaten de öyle oldu.
Pazar gecesi Behzat, içkiyi bırakmak şöyle dursun, dozu artırdı adeta; amirine de ikram etti.
“Ekrandan kaldırılacak” söylentileri eşliğinde sezon sonu finaline giden
dizi, bu bölümde cami duvarı önünde “Eteğimizdeki bütün taşları dökelim” der gibiydi.
Anlaşılan “vuruşarak çekilmeye” karar vermişlerdi.
“Bip”lenen küfürler tavan yaptı.
Emniyet dayağı, zanlıya “paintball atışları”yla renklendirildi.
Suriyeli muhaliflere giden tüfekler, mafyanın kucağında kiralık fahişeler, tehditle alınan ihaleler gırla gitti.
Behzat Che, lafı hiç çevirmeden çırılçıplak bir
Türkiye manzarası sundu bize...


Uludağ Sözlük’ten alınmıştır.


* * *
Bölümün asıl gözüpekliği, anlatılan hikâyenin özündeydi.
Behzat’ın savcı eşi ihale yolsuzluğunun üzerine gitmeye kalkışınca ihaleyi alan “
derin devlet”, Savcı’yı bertaraf etmeye karar verdi. Bu aralar pek muteber sayılan bir yöntemle çekmecesine bir flashdisk yerleştirdiler. Sincan Ağır Ceza’dan arama kararı çıkarttırıp odasını bastılar. Bulunan flashdiskle Savcı’yı örgüt üyeliğiyle suçladılar. Sonra da Behzat’ı çağırıp “Karın bu işin peşini bıraksın. Yoksa içeri girer” dediler.
Behzat eşiyle konuşurken hepimizin bildiği gerçeği söyledi:
“Bu iş çığırından çıktı. Senin hukukun bitti. Onların hukuku var artık...”
Esra’nın yanıtı, umudun tükenmediğine kanıttı:
“Behzat; ben seni bırakırım, bu işin peşini bırakmam.”

* * *
“Bir
Ankara polisiyesi”, sadece iktidarın kirli çamaşırlarını deşifre etmekle kalmıyor, aynı zamanda bize onlarla nasıl mücadele edileceğinin dersini de veriyor.
Üzerlerine gideceksiniz; tuzak vuracaklar.
Afişe edeceksiniz, bürokrat satın alıp saklayacaklar.
Yılmazsanız çetesiyle, tetikçisiyle, emniyeti, yargısı, cemaatiyle üstünüze çullanacaklar.
Teşhir etmek için dizi yapacaksınız, RTÜK’üyle, milletvekiliyle, bakanıyla, türlü çeşit bahaneyle durdurmaya çalışacaklar.
Korkup sözünüzü sakınmayacak, tersine daha üst perdeden söyleyeceksiniz.
Erken tatile sokacaklar, yayından kaldıracaklar, yasaklayacaklar.
O zaman belki Ankara’da her pazar yapıldığı gibi, diziyi meydanlara kurulan perdelerde göstereceksiniz ya da internete taşıyıp alternatif bir yayıncılığın öncülüğünü üstleneceksiniz.
Medyada baskı karşısında susup oturanlara, hatta susmayanlara sataşarak göze girmeye çalışanlara, giderek bir halk kahramanına dönüşen Behzat Che’yi tavsiye ederim.
Ekranda gerilla savaşı nasıl verilirmiş, izleyip öğrensinler.

16 Mart 2012 Cuma

CEZA

Çadırdakiler... BEKİR COŞKUNDAN

 
 
 
Çadırda işçiler yandıktan 75 dakika sonra sigortaları yapıldı...

Ki Allah korusun...

Bir şey olursa...
 
*
Sigortalı olmak isteyene 45 soru soruyorlar...

Bir sakatlığı var mı?..

Tansiyon falan...

Sonra göz muayenesine...

*

İşçiler yanarak öldükten sonra kavuştukları sigorta, yeryüzünde en hızlı sigortaya kavuşma süresidir ayrıca...

Bunu bir Türk başardı...

İnşaatın müdürü “koş” dedi...

Rahmetli öldükten 75 dakika sonra, olasıdır ki sağlık karnesi de hazır...

Belki o arada terfi de etmiştir.

*

Irgatlar...

Şehre geldiklerinde biri yandığında öbürleri de yanıyor...

Yan yana, birbirlerine dayanarak, soğuktan can cana sokularak...

Onu ben bilirim; teneke evlerde, konteynırlarda, barakalarda, naylon çadırlarda... Bir kirli şilte, gazeteye sarılmış kuru ekmekler, kararmış bir de çaydanlık...

Görkemli dünyalar inşa ediyorlar zenginler için...

Aynalı binalar, gökdelenler, burmalı kuleler, cam saraylar...

*

Gidip inşaattaki işçiye “Küresel ekonomi bu işte... Senin naylon çadırından çıkıyor şu aynalı gökdelen... Sen aç ve yoksul kaldıkça o, aynalıda mı, yoksa işerken müzik çalanında mı oturmayı seçiyor?.. Biraz düşün bunu istersen” desen...

Ezberindeki sözcüktür “Anarşist” der sana...

Karakola ihbar da eder seni...

Hiç sorgulamadan...

“Dünyanın en bereketli toprakları üzerinde... Bu ülke bu kadar zenginse... Ben niye aç ve sefil bu naylon çadırlarda yanıyorum?” diye hiç sorgulamayacak da...

*

Aynalı binada oturanlar “muhalif” oldular...

O “razı” kaldı...

*

AKP’nin köylerden, varoşlardan ve gelişmemiş bölgelerden yüzde 74’lere varan oy almasının sırrıdır bu...

“Tevekkül”dür...

Razı oluş...

Onun için zaten “dindar nesil” lazım, kendi sigortaları için...

*

Eeee titriyorlar tabii üzerine...

Yandıktan 75 dakika sonra sigortasını yaptılar...

Hiç Allahları yok...